İyi bir ebeveyn misiniz?
( Kendi annelik tecrübem üzerinden yazdığım icin genel olarak ‘anne’ ifadesini kullandım, ihtiyacınıza göre baba, bakım veren, büyükanne, dede vs olarak da okuyabilirsiniz.)
Birileri sürekli “iyi ebeveynligin” ölçüsünü belirlemeye çalışır. Kimisi uyku eğitimi verirseniz iyi bir anne olacağınızı, kimileri sadece bebeğinizle uyursanız iyi bir anne olabileceğinizi söyler. Bazıları bolca etkinlik yapmanın, bazısı bir bakışınızla susturmanın, bazısı ne isterse yapmanın iyi anneliğin ölçüsü olduğunu savunur. Kimileri kendi annelik tecrübelerini aktarırken ne kadar iyi bir anne olduğunu vurgular, kimileri de iyi anneliğin bilimsel ölçülerini sunar size.
Bir de bu iyi anneliğin ürünleri vardır ki: “iyi çocuklar”. Çocuğunuz ne kadar uslu, akıllı, sakin, sessiz ise; düzenli uyuyor ve yemek yiyor ise o kadar iyidir ve bu da sizin iyi anneliğinizi tesciller. Çocuğunuz biraz fazla hareketli, “yaramaz” ise, uyumuyor, yemiyor ise, hatta sadece yaşının getirdiği duygu devinimlerini yönetmekte zorlanırken sergilediği davranışlar bile sizi “kötü anne” yapmaya yetebilir.
Bunca etiket arasında adeta görünmez olan birşey vardır: çocuğunuzla olan bağınız!
Adına bağ, bağlantı yada ilişki ne derseniz; sizi birbirinize bağlarken aynı zamanda da özgürleştirir. Etiketlerden, yargılardan, suçluluk psikolojisinden, vicdan azabından, korkularınızdan özgürleştirir.. Sizi her an önce kendinizle, sonra da yavrunuzla bağlantı kurmaya teşvik eder.
Hataların da, telafisinin de her zaman mümkün olduğunu gösterir; sizinle birlikte çocuğunuza da..
“Annem/babam da bazen hata yapabilir ve telafi de edebilir. Demek ki ben de hata yapsam da telafi edebilirim.”
Bizim zaman zaman varlığını bile unuttuğumuz o “bağ” çocuklar için nerdeyse elle tutulabilecek kadar canlı!
Gözümüzün içine bakarak ‘bize göre’ hatalar yaptıklarında kimimizi “neye güveniyor bu kadar?!” diye şaşırtırlar.. Evet güvendikleri çok kuvvetli birşey var çocukların, bizimle olan bağları!
Korktuklarında, öfkelendiklerinde, üzüldüklerinde onlar o bağa sımsıkı sarılır, ona güvenirler.
İyi ki.. Biz de onlar kadar güvenir ve tutunursak, düşmeyiz birlikte, sendeleriz belki ama düşmeyiz..
Tüm bunların gerçek hayata yansımaları nasıl oluyor dersiniz?
Gerekli tüm koşulları sağlamış iyi bir anne iseniz;
Çocuğunuza sinirlendiğinizde karşınıza birkaç seçenek çıkar; yakıcı bir vicdan azabı, suçluluk hissi bunların başındadır. Bu hisler de sizi kendinizi diğer annelerle kıyaslamaya ve sonunda da ya onları “fazla mükemmel” yada kendinizi “kötü anne” olarak etiketlemeye götürür.
“Ben çocuğuma bağırıyorum, çok kötü bir anneyim, bu işi beceremedim!”
“Hale çok iyi bir anne, onun gibi olmam imkansız!”
“Yonca’nın çocukları çok sakin tabi, öyle çocuklara annelik yapmak kolay, bir de benimki gibi azman çocukları olsun da görelim!”
“Aman canım o blogger anneler hep mükemmel zaten, inanmıyorum çocuklarına kızmadıklarına da! Hepsi yalan!”
“N’apalım ben de sinirli bir anneyim! Bu kadarını yapabiliyorum, varsın iyi anne olmayayım!”
Örnekleri çoğaltabiliriz, belki siz de benzer serzenişleri yaşamışsınızdır. Peki bu kısır döngüyü kırmanın bir yolu var mı acaba?
“Bugün zor bir gün geçirdim, öfke kontrolümü yitiriyorum. Neye ihtiyacım var? En çok ne zaman sinirleniyorum? Bu hatayı nasıl telafi edebilirim? Çocuğumla bağımı nasıl yeniden onarıp guçlendirebilirim?”
“Hale’nin çocuklarına yaklaşımını çok beğeniyorum, acaba ondan destek isteyebilir miyim?”
“Yonca’nın çocukları anneleriyle çok huzurlu görünüyor. Sanırım onların ilişkisini kıskanıyorum. Çocuklarımla benzer ilişkiye sahip olmak için ben neler yapabilirim?”
“Sosyal medyada anne-çocuk ilişkilerinin hep olumlu yansımalarını görüyorum. Oysa her ilişki özeldir değil mi? Acaba onlar da zaman zaman bizim gibi zorlanıyorlar mı? Belki artık sadece sonucu izlemek yerine bu ilişkiyi sağlamak adına varsa verdikleri ipuçlarını da okuyabilirim. Kıyaslama yerine kendi ilişkimize odaklanabilirim.”
“Odağımı bağırmayan, sinirlenmeyen, iyi anne olmaktan çıkarıp çocuğumla olan bağıma yöneltebilir miyim?”
Doğru soruları bulabilir miyiz?
Çocuğumla empati yapabilir miyim? Empatik bir bağlantı kurabilmek için neye ihtiyacım var? Kendi karşılanmayan ihtiyaçlarımın sonuçlarını çocuklarım üstlenmek zorunda mı?
Bir yetişkin olarak yönetemediğim duygularımı çocuğuma nasıl transfer ediyorum? Bunca yıllık tecrübelerim ve bilgi birikimime rağmen en ufak kriz anlarında, kontrolümü yitirip kaosa eşlik ediyorsam; çocuğumun henüz tanıştığı dünya ve bilmediği onlarca duyguyu kendi başına yönetmesini beklemem ne kadar gerçekçi olabilir?
Bunun altinda yatan sebep duygularımızı da etiketlememiz ve onlarla başa çıkmaktan kaçınmamız olabilir mi? Kızgın, üzgün, kırgın, yorgun, öfkeli olmaktan utanıyor ve bunları sadece kötü duygular olarak kabul edip kaçmaya mı çalışıyoruz?
Yada mutlu, sevinçli, dingin, neşeli, sakin olmak bizim için bir hedef ve ulaştığımızda mı iyi hissediyoruz?
Kötü duygulardan kaçıp iyi duygulara ulaşabildiğimizde iyi anne, baba, eş, dost, evlat, işveren, çalışan olduğumuza mı inanıyoruz? Ya ulaşamadığımızda? Bu defa da bizi saran suçluluk duygusuyla kıvranmak ile savunmaya geçmek arasında sıkışıp kalıyor muyuz?
Sorulardan sıkıldınız mı?
Bizim içimizde tüm bunlar olurken biraz önce kendinden fiziksel olarak nerdeyse 2 kat büyük birinin, üstelik de çok güvendiği birinin, tüm korkunç yüz mimiklerini gördüğünde yada ürkütücü beden dilini, belki daha önce hiç duymadığı kadar yüksek sesini duyduğunda; tüm öfkeyi rüzgar yemiş gibi hisseden ufak beden bizi izliyor hala..
O bizim ne kadar iyi/kötü/sinirli/şefkatli/mükemmel/sıradan bir anne olduğumuzla hiçbir zaman ilgilenmiyor. O etiketlerin hiçbirine ihtiyacı yok. Tek ihtiyaç duyduğu bizimle olan “bağ”ını yeniden hissetmek..
Bize ihtiyacı var! Pozitif disiplin “yöntemlerine” değil, duygularının sadece sözlerle “aynalanmasına” değil, ödüllere, cezalara hiç değil.. Biz’e, gerçek, kırılgan, hata yapan, telafi eden, empati kurabilen, insan olan, hep bildiği bize!
Korkuyla şekillenmiş yeni bir benlik yaratmaya çalışmayalım çocuklarımıza, zaten hep olduğumuz bizi verelim, empatiyle..
Ya yaramaz, bağımlı, şımarık vs bir çocuk olursa korkularımızı bir yana bırakalım.. Ya iyi, mükemmel, Ayşe gibi, X dizisi/filmindeki/grubundaki gibi bir anne olamazsam kaygıları bizi şekillendirmesin..
Benim çocuğum biricik, beni herşeyimle, koşulsuz seviyor.. Aynı sevgi ve şefkati önce kendime, sonra da ona verebilirim..
Çünkü çabalayıp da bağırmayan, sinirlenmeyen, küsmeyen anne olmadığımızda otomatik olarak bağıran, sinirli, küsen, kötü anne olmayı kabullenmeye başlarız. Bağlantımıza zarar verebilecek her hatamız adeta normalleşir gözümüzde..
Ebeveynlik yolculuğu bize her adımında başka birşey öğretiyor.
Çocuklarımıza yaklaşımımızda onlardan yapmamalarını istediğimiz şey yerine; ne yapabileceklerini söylüyoruz ya hep. Aynısını kendimiz için de yapabiliriz.
Her gece yarın sinirlenmeyeceğim diye yatıp sabahın ilk ışıklarını öfkeyle karşılamak aslında bizim seçimimiz. Bunun yerine “öfke duygumla nasıl geçinebilirim” sorusuna cevap aramak anahtar olabilir. Nasıl ‘başederim’ değil evet nasıl geçinebilirim.. Duygularımızı da etiketlemeden onları birer misafir olarak görür, ağırlar, bizimle oldukları süre içinde iyi geçinebilirsek bize düşman olmaktan çıkarlar; bizi korkutmak yerine belki sadece heyecanlandırmakla kalabilirler..
Yetiştirilme şeklimiz, hayat tecrübelerimiz, iletişim kalıplarımız sırtımızda bir kambur gibi duracağına; bize bu yolda ışık olabilirler..
Çocuğumuzla öncelikle bağımızı gözetmenin en iyi yanı nedir biliyor musunuz?
Aslında iyi annelik gibi kötü anneliğin de ürünleri yoktur!
Biz ‘bize göre’ ne kadar kötü anne olursak olalım; çocuklarımız bizden önce o bağı gözetir ve tepki verir.
Ne olduğunu tam olarak anlayamayacak yaştaki bir çocuk bile; ‘bir aksilik var, birşeyler ters gidiyor, annemle aramızda bir kopukluk var’ hissiyle ya anneye iyice yapışıyor yada her aykırı davranışı ile yardım çığlıkları atıyor: “Burdayım anne, ben burdayım! Sen nerdesin, seni göremiyorum!”
Bazı çocuklar annenin davranışlarına öfkeyle bazıları da içine kapanarak tepki verir. Davranışların altında yatan duygusal ihtiyaçlara yönelirsek onları daha iyi anlayabiliriz.
Kendi davranışlarımız altında yatan tetiklerimizin de üzerinde çalışmak zorundayız. Tıpkı çocuklarımızın davranışını söndürmek için ne kadar yüzeysel yöntemlerle yaklaşırsak çözümden o kadar uzaklaştığımız gibi kendi tepkilerimizin de derinine inmezsek bu davranışlar ve iletişim şekli de bizim için bir kalıp haline gelebilir.
İyi yada kötü anne olmak bir seçenek değil!
Oysa seçeneklerimiz var, aramızdaki bağın bize yol göstermesine izin verirsek; etiketler ve bu yazı da dahil tüm genellemelerden uzaklaşabilirsek, çözüm için doğru soruları bulabilirsek onlarca seçeneğimiz var. Önemli olan hiç hata yapmamak değil; hataları normalleştirmeden telafi edebilmek..
Sevgili Mevlâna’nın asırlar ötesinden gelen sözü çocuklarımla ilişkimde bana hep eşlik eder, sizi de bulur mu bir yerlerde?
“Doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var; seninle orada buluşacağız..”
Özlem Atıcı Ilgaz
‘Attachment Parenting Türkiye’ Websitesi, Facebook Grubu, Facebook ve Instagram Sayfalarının Kurucusu, API Lider Adayı, AP annesi ve savunucusu
2006’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nden, 2009’da Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldu. Çok sevdiği mesleği Uluslararası Ticaret Uzmanlığı’na ilk bebeğinin doğumundan sonra ara verdi. 5 yılı aşkın süredir Amerika’da sevgili eşiyle iki yavrularına hayat yoldaşlığı yapıyor. Daha huzurlu bir dünya için umutla hayallerinin peşinden gidiyor..
Görsel: psychology.co.uk