Bağırmak Neden işe Yaramaz?
Çünkü bağırmak ilkel bir davranış biçimidir.
Ebeveyn öfkesini bağırarak çocuğa yansıttığında, hem ebeveyn hem de çocuk ilkel beynini kullanıyor. Çocuğun herhangi bir davranışından tetiklenen ebeveyn beyni için, çocuk bir tehdit haline geliyor. Kendini tehdit altında hisseden ebeveyn, ilkel beynin savaş moduna giriyor.
Ebeveyn savaş modunda çocuğa bağırdığında, çocuk korkuyor. Çocuk korktuğunda, beynine tehlike altında olduğu sinyali gidiyor. Tehlike altında olduğunu hisseden çocuk, ilkel beynin (çoğunlukla ebeveyni ile savaşmaya gücü yetmeyeceğini bildiği için) don yada kaç moduna giriyor.
İlkel beyni ile hareket eden çocuk, ebeveynin söylediklerini duymuyor, (eğer gerçekten hatalı bir davranış sergilediyse) hatasını anlayamıyor. Anlayamadığı için de bir dahaki sefere ne yapacağını öğrenemiyor. Ve aynı hatayı tekrarlıyor.
Düzeltmek istediği davranışını, bağırdığı halde tekrarlayan çocuğa karşı, ebeveyni her defasında daha fazla öfke ve hatta nefret duymaya başlıyor.
Çocuk bir süre sonra, ebeveyni bilerek kızdıran, onu istemediği halde bağırmak zorunda bırakan, herşeyi kasıtlı/inadına yapan, yetersiz olduğuna inandıran bir düşman haline geliyor.
Ebeveyn bir süre sonra, çocuk için korkulan, ne yaparsa yapsın memnun olmayan, hatasını kollayan, yetersiz olduğuna inandıran soğuk bir polis haline geliyor.
Ve sonunda ebeveyn-çocuk ilişkisi yerini bir güç savaşına bırakıyor.
Çocuğun ve doğru olanı kendiliğinden yapmak ‘istemesi’ için tek motivasyonu olan, anne/babası ile “bağlantısı” yerini; herşeyi zorla yaptıran “korkuya” bırakıyor.
İlk adımı atmak zorunda olan, yetişkin olan biziz.
Bu adım bazen sadece fark etmek, bazen durabilmek, bazen birkaç derin nefes almak, bazen bedenimizi ve duygularımızı hissetmek için ara vermek olabilir.
Yeter ki niyet edelim, biraz emek verelim.