Alan Tutma

Yazan: Heather Plett, 11 Mart 2015

İngilizce aslından Türkçeye çeviren: Berna Efeoğlu Ulus, Ağustos 2015

Çeviri düzeltisi: Simge Konu Ünsal, Temmuz 2018

Annem ölmek üzereydi, kardeşlerim ve ben son günlerinde onun yanında olmak üzere bir araya gelmiştik. Hayatının bir sonraki aşamasına geçiş sürecinde olan annemizi nasıl destekleyebileceğimiz konusunda hiçbirimiz bir şey bilmiyorduk fakat onu evde tutmak istediğimizden fazlasıyla emindik ve öyle de yaptık.

Annemizi desteklerken biz de dönüşümlü olarak yetenekli bir bakım hemşiresi olan Ann tarafından destekleniyorduk. Ann annemin bakımı ve gelecek günlerde neler bekleyebileceğimiz hakkında bizimle konuşmak üzere birkaç günde bir bize uğruyordu. Bize annem rahatsızlandığında ona nasıl morfin enjekte edeceğimizi öğretti, zor işleri üstlenmeyi teklif etti (annemi yıkamak gibi) ve bize annem ruhunu teslim ettikten sonra bedeniyle ne yapacağımız hakkında sadece ihtiyacımız kadar bilgi verdi.

“Acele etmeyin,” dedi. “Siz hazır hissedene kadar cenaze işlerini aramak zorunda değilsiniz. Annenize son kez veda etmek isteyecek insanları toplayın. İhtiyaç duyduğunuz kadar annenizle oturun. Kendinizi hazır hissettiğinizde arayın, gelip onu alsınlar.”

Annemin son günlerinde, Ann bize inanılmaz bir hediye vermişti. Acı verici bir hafta olsa da, bir telefon uzaklığındaki birinin bizi sarıp sarmalayacağını biliyorduk.

O zamandan bugüne kadar geçen iki yılda, Ann’i ve hepimizin hayatında oynadığı çok önemli rolü sık sık düşündüm. O “hasta bakım hemşiresi” unvanına sığabileceğinden çok daha fazlasıydı. O bir kolaylaştırıcı, koç ve rehberdi. Şefkatli ve yargısız destek ile rehberlik sunarak hayatlarımızın en zor günlerini atlatmamıza yardımcı oldu.

Ann’in yaptığı iş, çalıştığım bazı çemberlerde artık yaygın olarak kullanılmaya başlanan bir terimle ifade edilebilir: O bize alan tutuyordu.

Başkalarına alan tutmak ne anlama gelir? Nasıl bir yolculukta olurlarsa olsunlar onları yargılamadan, onlara kendilerini yetersiz hissettirmeden, onları düzeltmeye çalışmadan ya da sonucu etkilemeye çalışmadan yanlarında yürümeye gönüllü olmaktır alan tutmak. Başkalarına alan tuttuğumuzda kalbimizi açarız, koşulsuz destek sunarız, yargı ve kontrolü bir kenara bırakırız.

Bazen kendimizi başkalarına alan tutan kişilere alan tutarken buluruz. Örneğin bizim durumumuzda, biz annemize alan tutarken Ann de bize alan tutuyordu. Onun kendi destek sistemi hakkında hiçbir şey bilmesem de, bu anlamlı ve zorlu işi yaparken başkalarının da ona alan tuttuğunu tahmin ediyorum. Bize alan tutan başkaları olmadıkça güçlü bir şekilde alan tutabilmemiz neredeyse imkânsız. En güçlü liderlerin, koçların, hemşirelerin vb. bile yargılanma korkusu olmadan, yanlarında zayıf ve incinebilir olabilecekleri birilerinin bulunduğunu bilmeye ihtiyaçları vardır.

Bir öğretmen, kolaylaştırıcı, koç, anne, eş ve arkadaş vb. olarak, Ann’in bana ve kardeşlerime örnek olduğu gibi ben de başkalarına alan tutmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bu her zaman kolay değil, çünkü başkalarını düzeltmeyi, onlara tavsiye vermeyi ya da hayat yollarında olabileceklerinden daha ileride olamadıkları için onları yargılamayı istemek gibi çok insani bir eğilimim var fakat denemeye devam ediyorum çünkü biliyorum ki bu önemli. Öte yandan, kendi hayatımda da, bana alan tutacağına güvendiğim insanlar var.

Kendi gelişimlerinde, dönüşümlerinde, yaslarında vb. kişileri kendi güçlerinden mahrum bırakarak (örn. onların problemlerini çözmeye çalışarak), onları utandırarak (örn. bildiklerinden daha fazlasını bilmeleri gerektiğini ima ederek) ya da onları fazlasıyla zorlayarak (örn. onlara duymaya hazır olduklarından daha fazla bilgi vererek) onları gerçek anlamda destekleyemeyiz. Kendi seçimlerini yapabilmeleri için kenara çekilmeye hazır olmalı, onlara koşulsuz sevgi ve destek sunmalı, ihtiyaç duyduklarında şefkat dolu bir rehberlik vermeli ve hata yaptıklarında bile onlara kendilerini güvende hissettirmeliyiz.

Alan tutmak, kolaylaştırıcılara, koçlara ya da hasta bakım hemşirelerine özel bir şey değildir. Hepimizin birbirine – eşlerimize, çocuklarımıza, arkadaşlarımıza, komşularımıza ve hatta işe giderken otobüste sohbet ettiğimiz yabancılara – sunabileceği bir şeydir.

Benim Ann’den ve bana alan tutan kişilerden öğrendiğim dersler şunlar oldu:

• İnsanların kendi sezgilerine ve bilgeliklerine güvenmelerine izin verin.

Annemi son günlerinde desteklerken, henüz sırtımızı dayayabileceğimiz bir deneyimimiz yoktu, fakat içgüdüsel olarak neye ihtiyaç duyduğunu biliyorduk. Titreyen vücudunu banyoya nasıl taşıyacağımızı, yanında oturup ona nasıl ilahiler söyleyeceğimizi, onu nasıl seveceğimizi biliyorduk. Acısını azaltmaya yardımcı olacak ilacı enjekte etme vaktini bile biliyorduk. Ann işleri bazı mutlak sağlık protokollerine uygun yapmak zorunda olmadığımızı şefkatle ifade etmişti, tek ihtiyacımız içgüdülerimize ve annemi sevdiğimiz yıllar boyunca biriktirdiğimiz bilgeliğe güvenmekti.

• İnsanlara kaldırabilecekleri kadar bilgi verin.

Ann bize bazı basit yönergeler vermiş, birkaç broşür bırakmıştı bırakmasına ancak bu hassas yas sürecimizde kaldırabileceğimizden fazla bilgiye boğmamıştı bizi. Çok fazla bilgi kendimizi yetersiz ve değersiz hissettirebilirdi.

• İnsanları kendi güçlerinden mahrum bırakmayın.

İnsanların elinden karar verme gücünü aldığımızda geriye kalan kendini işe yaramaz ve beceriksiz hisseden kişiler olacaktır. Devreye girip onlar adına zor kararlar almamız gereken bazı zamanlar olabilir (örn. bir bağımlılıkla mücadelelerinde müdahale kişileri kurtaracak tek şey gibi görünebilir) yine de neredeyse diğer tüm durumlarda, kişiler kendi seçimlerini yapabilmeye ihtiyaç duyarlar (hatta çocuklarımız bile). Ann annem adına kararlar alırken kendimizi güçlü hissetmeye ihtiyacımız olduğunu biliyordu ve bize bu konuda destek sundu. Ancak hiçbir zaman bizi yönetmeye ya da kontrol etmeye çalışmadı.

• Egonuzu dışarıda bırakın.

Bu çok önemli. Başkalarının başarısının bizim müdahalemize bağlı olduğuna inanmaya başladığımızda veya başarısızlıklarının bize kötü şekilde yansıyacağını düşündüğümüzde ya da bize içlerini döktükleri duyguların onlarla değil de bizle ilgili olduğuna ikna olduğumuz anda ego tuzağına düşeriz. Bu, öğretmenlik yaparken zaman zaman kendimi içinde bulduğum bir tuzak. Öğrencilerimin başarısındansa (Öğrenciler beni seviyor mu? Notları benim öğretme yeteneğimden/yeteneksizliğimden mi böyle? vb) kendi başarıma daha odaklanmış olabiliyorum. Ancak bu kimsenin işine yaramıyor, benim bile. Gelişimlerini gerçek anlamda destekleyebilmek için kendi egomu dışarıda bırakıp büyüme ve öğrenme fırsatına sahip olabilecekleri alanı yaratmam gerek.

• İnsanlara kendilerini güvende hissettirin ki hata yapabilsinler.

İnsanlar öğrenirken, büyürken, bir yas ya da dönüşüm sürecinden geçerken, yol boyunca muhakkak bazı hatalar yapacaktır. Alan tutucular olarak biz yargı ve utancı devre dışı bıraktığımızda, onlara risk alacak cesareti bulabilmeleri amacıyla kendi içlerine ulaşma fırsatını ve hata yaptıklarında dahi devam edebilme esnekliğini sunmuş oluruz. Hata yapmanın yolculuğun bir parçası olduğunu ve dünyanın sonu olmadığını bilmelerini sağlarsak, kendilerini yerden yere vurmak yerine hatalarından ders çıkarmaya vakit ayıracaklardır.

• Rehberlik edin, tevazu ve özenle yardım edin.

Bilge bir alan tutucu ne zaman rehberliği devre dışı bırakacağını (örn. kişiyi gülünç ve yetersiz hissettirdiğinde) ve ne zaman şefkatle rehberlik sunacağını (örn. kişi bunu talep ediyorsa ya da ne isteyeceğini bilemeyecek kadar kaybolmuşsa) bilir. Ann gücümüzü elimizden almamış olmasına rağmen gelip anneme banyo yaptırmayı ve bakımının daha zorlayıcı kısımlarını üstlenmeyi teklif ediyordu. Bu konuda deneyimimiz olmadığından ve annemizi bizden utanacağı bir duruma sokmak istemediğimizden (çocuklarının onu çıplak görmesi gibi) bu durum bizim için rahatlatıcıydı. Başkalarına alan tutarken hepimizin yapması gereken dikkatli bir dans bu. İnsanların kendilerini en kırılgan ve yetersiz hissettiği alanları fark edip onları utandırmadan, onlara doğru şekilde yardım sunmak pratik ve tevazu gerektirir.

• Karmaşık duygular, korku, travma vb. için bir ‘konteyner’ yaratın.

İnsanlar kendilerine alışkın olduklarından daha derin bir biçimde alan tutulduğunu hissettiklerinde, normalde saklı kalabilecek karmaşık duygularının yüzeye çıkmasına izin verebilecek kadar kendilerini güvende hissederler. Alan tutmada deneyimli olan bir kişi bunun ortaya çıkabileceğini bilir ve bunu şefkatli, destekleyici ve yargısız bir şekilde ele almaya hazır olur. *The Circle Way‘de insanlara “kabı tutmak”tan söz ederiz. Çember, kişilerin hep yıkılmış bir halde kalacakları ya da odadaki diğer insanlarca utandırılacakları korkusu duymadan kendilerini bırakabilecek kadar güvende hissettikleri bir alan olur. Birileri güç ve cesaret sunmak için daima diğerlerinin yanındadır. Bu hiç de kolay değil, ayrıca gitgide daha zorlayıcı konuşmalara ev sahipliği yaptıkça benim de sürekli olarak öğrenmeye devam ettiğim bir iş. Aşırı derecede duygusallaşırsak, kendi gölgemize bakmak gibi zor bir işi yapmamışsak ya da alan tuttuğumuz insanlara güvenmiyorsak bunu yapamayız. Ann’e gelecek olursak o bunu şefkatle, merhametle ve inançla bizim yanımızda yer alarak yapıyordu. Eğer zor durumların üstesinden gelebileceği güvenini bize vermeden ya da ölümden korkar bir şekilde aramızda olsaydı, ona bu şekilde güvenmemiz mümkün olmayabilirdi.

• İnsanlara sizden farklı kararlar almalarına ve farklı deneyimler yaşamalarına izin verin.

Alan tutmak, herkesin farklılıklarına saygı duymak ve bu farklılıkların onları bizim yapmayacağımız seçimleri yapmaya yöneltebileceğinin farkında olmaktır. Örneğin, insanlar bazen bizim kendi deneyimimizle anlayamayacağımız kültürel normlara dayalı kararlar verirler. Alan tutarken kontrolü bir kenara bırakır, farklılıkları onurlandırırız. Bizim örneğimizde bu, annemizin ruhunun bedeninden ayrılmasının ardından bedeniyle ne yapılacağı kararını vermemiz konusunda Ann’ın bize destek olması şeklindeydi. Bedeniyle vedalaşmadan önce düzenlenmesine ihtiyaç duyduğumuz bazı ritüeller olsaydı, annemizin evinin mahremiyetinde bunu yapma özgürlüğümüz vardı.

Yazarın notu:

Alan tutmak ne bir gecede ustalaşabileceğimiz ne de benim burada verdiğim gibi püf noktalarına başvurarak layıkıyla yapılabilecek bir şeydir. Biz onu uyguladıkça evrilen, tek tek herkese ve her duruma özgü karmaşık bir uygulamadır.

Benim niyetim, başkalarına alan tutmanın ne anlama geldiğini hayat boyu öğrenmeyi sürdürmek. Dolayısıyla eğer benimkinden farklı bir deneyime sahipseniz ve bu gönderiye eklemek istedikleriniz varsa, lütfen yorum yapın ya da bana mesaj gönderin. heather@heatherplett.com

Orjinal link:

What it means to “hold space” for people, plus eight tips on how to do it well

Türkçe çeviri:

https://www.yilmazulus.net/single-post/2015/08/04/Holding-Space-Alan-Tutma

Çeviri düzeltisi:

Simge Konu Ünsal

Çevirmen, edebiyat seven, yazmadan duramayan, müziksiz bir günü geçmeyen; diller, sözcükler ve etimoloji gibi tuhaf merakları olan, deniz ve doğa sever bir anne. 2005 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden mezun oldu. Dokuz yıl boyunca çevirmen olarak kamuda, özel sektörde ve (kısa bir süre) araştırma görevlisi olarak üniversitede görev aldı. Tam zamanlı olarak çalıştığı yıllar sonrasında kitaplara dönmeye karar verdi. Üç yıldan bu yana ağırlıklı olarak kitaplarla haşır neşir. Oğlunun doğumundan sonra ise kariyeri daha çok çocuk kitapları çevirisine evrildi. Bir anne olarak yolunu ararken attachment parenting ile tanıştı, ama aslında onu zaten tanıdığını fark etti. Şiddetsiz iletişimin, empatinin ve şefkatin bu dünyayı daha yaşanabilir kılacağına gönülden inanıyor. Eşi ve 2 yaşındaki oğlu Deniz ile İstanbul’da yaşıyor.

Resimleyen:

Fatmagül Dikyar Altun

Çocukluğumda beni olgunluğum hiç yalnız bırakmadı, olgun yaşlarımda da neyse ki çocukluğum. Olgun bir çocuk olarak her zaman övüldüm, desteklendim, örnek gösterildim. Olgun yanımla sabrettim, azmettim, çokça ders çalıştım. Büyüyünce doktor olacağım diyen çocuğun sözünü tuttum ve doktor oldum, yetmedi ihtisasımı yaptım. Yaş aldım, evlendim, anne oldum. Tüm ‘yapılması gerekenleri’ (iş, evlilik, çocuk) yapıp bitirince, kalakaldım. Yeni bir cana hayat verirken, hayata dair, çetrefilli bir sorgulama sürecine girdim. Çocuklarıma şefkat göstermeye çalışırken, kendimi bundan çokça mahrum bıraktığımı farkettim. İçimdeki çocuk huzursuzlandı, kıskandı. O günden sonra koşulsuz ebeveynliğin kapıları aralandı benim için,  çocuklarımla birlikte kendi çocukluğumu da sevmeye başladım, ona şefkat gösterdim. Şimdi küçük bir devlet hastanesinde çalışıyorum. Psikiyatrist ve psikoterapistim. Kişisel merakım gereği güvenli bağlanma, şefkatli ebeveynlikle ilgili okuyor, araştırıyor ve projelerle ilgileniyorum. Kendime ayırabildiğim zamanlarım içerinde, çocuk öyküleri yazıyor, çocuk kitapları resimliyor, çeşitli dergilere için yazılar kaleme alıyorum. Koşulsuz sevgi tohumlarını çocuklarımızın yüreğine ektikçe, şiddetsiz iletişimi becerebildikçe; dünyanın bolca huzur ve mutluluk hasat edeceğine, çok daha güzelleşeceğine inanıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir