Uysallığa ve Özsavunma Hakkına Ruhsal ve Eğitsel Bir Bakış

Uysallık ve Özsavunma Üzerine

 

Çocuk, başlangıçta ebeveynlerinin zihninde oluşan bir tasarımdır. Hakkında düşünülen; cinsiyeti, fiziksel özellikleri, mizacı hakkında tahmin, temenni ve atıflarda bulunulan bir tasarım… Ebeveynin eksik ya da yarım bıraktığını tamamlayacak, ulaşamadıklarını elde edecek, adeta bir benlik idealidir. Bu yönüyle ebeveyn için önemli bir ruhsal yatırımdır. Ona kendi yaşamında deneyimleyemediği doyumu sunabilecek bir yatırım…

Bu yatırım, kısa ya da uzun vadede hayal kırıklıkları yaşatır. Beklenilenden farklı cinsiyetle doğan, özel bir gereksinimle dünyaya gelen, çok ağlayan, kolay uyumayan, arzu edilen hızda öğrenmeyen, başka şeylere ilgi duyan, farklı bir cinsel yönelimden, istenilen okulu, mesleği, partneri tercih etmeyen çocuklar/ergenler, ebeveyni ve/veya toplumu endişelendirir. Tasarladıklarından farklı bir varoluşla nasıl ilişkilenecekleri konusunda onları fazlasıyla zorlar. O nedenledir ki; birçok ebeveyn, öğretmen, okul, toplum ve yönetim, ilişki kurduğu ve idaresinde bulunan kimselerin uysal olmasını derinden arzular.

 

Kimse uysallıktan şikayetçi olmaz. Aksine uysallık çoğunlukla öne çıkarılır ve desteklenir. Ebeveynler, çocuklarının uysallıkları ile övünür hatta: “Saatlerce aç bırak yine de sesini çıkarmaz. O kadar uysal bir bebekti. Bizi hiç üzmedi.”

 

Talep etmeyen, reddetmeyen, diretmeyen, razı gelen çocuk ve ergenleri “idare” etmek herkes için çok daha kolaydır. Farklı düşünen, itiraz eden, direnen çocuk, ilişkilendiği yetişkinde narsisistik bir kırılmaya neden olur. Birçok öğretmen; kendilerine zorlayıcı sorular soran, sunduğu bilgiyi doğrudan içe almayıp irdeleyen çocuklarla çalışmaktan pek hoşnut olmazlar. Yönetimler de kendilerini eleştiren, farklı düşünen, mücadele eden kimseleri tekinsiz bulur. Onları “marjinal” olarak adlandırarak nicelikli çoğunluğun dışında bırakır. Çoğu zaman şiddete ya da benzer örüntülere sahip yaptırımlarla onları uysal kimseler olmaya zorlar.

 

Ebeveynlerini hiç üzmeyen, gelişimlerinin farklı basamaklarında onları hiç zorlamayan çocukların ruhsal yapılanmaları hakkında düşünülmelidir. Bu kadar uysal bir ruhsallıkta gerçek bir kendilikten söz etmek mümkün müdür? Donald Winnicott’ın sözünü ettiği “sahte kendilik” tam da böylesi bir durumun tarifidir.

 

 

Çocuk ya da ergen üzerinde arzulanan bu uysallık inşası onu öznel ve gerçek bir varoluştan

alıkoyar. Var olmak için kendini ötekine uyarlamaya mecbur bırakır. Bedensel ve ruhsal olarak özsavunma beceri ve stratejilerini körelterek onu yaşamda kendisini bekleyen zorluk, tehdit ve tehlikelere açık hale getirir. Yetişkinler olarak çocuklardan dış gerçekliğe uyum sağlamalarını beklemeli, bu konuda onlara yeterince iyi birer kolaylaştırıcı olmayı denemeliyiz; onları uysallaştırmayı değil.

 

Satırlarımı Halil Cibran’dan bir alıntı ile sonlandıracağım:

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler

Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.

Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.

Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.

Aykut Bora

________________________________

 

Özkoruma ve Özsavunma Hakkı Üzerine

 

Yetişkinler dünyası, çocuklardan ve ergenlerden uysallığın yanı sıra koşulsuz saygı ve itaat bekler. İçinde yaşadığımız toplumda, yetişkinler ve çocuklar arasında güce, hiyerarşiye dayalı bir ilişki hakimdir. Güç her daim yetişkindedir. Böylesi bir ilişkilenme biçiminde çocuk; yetişkine karşı çıkmanın, itiraz etmenin, rahatsız olduğu durumları ifade etmenin, sınırlarını hatırlatmanın, “hayır” demenin “saygısızlık” ve “ayıp” olacağını öğrenir. Diğer yandan, özellikle evlerde ve okullarda şiddet üzerine konuşulurken; “şiddet çok kötüdür, hiçbir şekilde kabul edilemez; hiç kimseye sesini yükseltemez, bağıramazsın, kimseyi itemezsin, kimseye vuramazsın” gibi tek yönlü mesajlar verilir. Bütün bunlar çocuklara ve ergenlere; hem yetişkinlerle hem akranlarıyla kurdukları ilişkilerde kendini korumak için ses çıkarmanın, kendini savunmanın kötü ve yanlış olduğunu düşündürebilir. Bu da tehdit ve tehlikelere karşı savunmasız kalmalarına neden olur.

 

Çocuklarla şiddet, şiddet türleri ve şiddetsiz iletişim yolları üzerine konuşmak elbette çok önemlidir. Ancak bunun yanı sıra; rahatsız oldukları, iyi hissetmedikleri, tehlike altında kaldıkları durumlarda -karşılarındaki kişi bir yetişkin olsa bile- “özkoruma ve özsavunma hakkı”na sahip olduklarını da anlatmak gerekir. Çocuklar; bir başkası üzerinde güç uygulamak üzere gerçekleştirilen şiddet davranışları ile kendini koruma ve savunma arasındaki farkı öğrenmelidir. Özkoruma ve özsavunma dendiğinde akla sadece fiziksel olan gelmemelidir. Sınırlarını tanımlayıp ifade etmek, sınır ihlallerini bakışla, beden diliyle ya da sözle durdurmak, kararlı bir şekilde “hayır” demek, zarar veren ilişkileri kesmek, bazı durumlarda bağırmak gibi davranışlar da kendini korumanın ve savunmanın içindedir.

 

Yetişkinler olarak çocuklara anlattıklarımızla günlük yaşamdaki tutum ve davranışlarımız çoğu zaman çelişir; bu da çocukların kafasını karıştırır. Örneğin; “çocuk olarak hakların var” bilgisini paylaşıp bu hakları korumamak, hatta ihlal etmek bir çelişkidir. Benzer şekilde, onlara sadece özkoruma ve özsavunma hakkına sahip olduklarını anlatmak yetmez. Bu hakkı kullanan çocuk ya da ergen karşısında yetişkinin nasıl bir tutum sergileyeceği de önemlidir. Böyle bir durumda çocuğa tepki göstermek; (bir bakış, mimik, söz ya da davranışla) ona yaptığının yanlış olduğunu hissettirmek, düşündürmek kafa karıştırıcı ve zarar vericidir. Bu konuyu bir örnek üzerinden anlatmaya çalışacağım.

 

Cinsel eğitim çalışmaları yürüttüğüm okullardan birinde, sınıf öğretmenleri 4. sınıflarla bedensel sınırlar, sınırlarını koruyabilme, hayır deme hakkı gibi konularla ilgili çalışmalar yapıyorlardı. Oldukça önemli bulduğum bu koruyucu-önleyici çalışmalar sürerken, iki çocuk ve sınıf öğretmeni arasında geçen bir konuşmaya şahit olmuştum. Öğretmenin yanına gelen çocuklardan biri oldukça öfkeli görünüyordu. Yanındaki çocuğu işaret ederek, “bana sürekli isim takıyor, kaç kez istemiyorum, rahatsız oluyorum, yapma, yapamazsın, ben sana yapsam hoşuna gider mi dedim ama devam ediyor, hatta yeni yeni isimler takmaya başladı” diyerek gergin bir şekilde olayı anlatmaya başladı. Tam bu sırada diğer çocuk araya girerek “öğretmenim az önce bana kes sesini artık, sus diye çok kötü bağırdı” dedi. Öğretmen ilk olarak rahatsızlığını ifade eden çocuğa dönerek “arkadaşına bağırman kesinlikle kabul edilemez, özür dilemen gerekiyor” dedi. Ona özür dilettikten sonra diğer çocuğa dönerek “sen de isim taktığın için özür dilemelisin” dedi ve çocukları barıştırıp konuyu “tatlıya bağladı”.

 

Bu olay; hem çocuğun özsavunma hakkını kullanma biçimine, hem de bu hakkı kullanan çocuk karşısında yetişkinin kafa karıştırıcı tutumuna iyi bir örnek. Çocuk, bir süredir yaşamakta olduğu sınır ihlalini -tam da öğretmeninin derslerde ona öğrettiği gibi- kararlı bir şekilde hayır diyerek durdurmaya çalışıyor, ihlali durduramadığı noktada sesini yükselterek özsavunma hakkını kullanıyor, sonrasında da yine derslerde öğretildiği şekilde “güvendiği bir yetişkinden” konuyla ilgili destek istiyor. Konuyu dinleyen öğretmenin ilk olarak sınırları ihlal edilen çocuğa yönelerek “bağırman kesinlikle kabul edilemez” demesi, yani bu tepkiyi bir şiddet davranışı olarak ele alması her iki çocuğun da şiddet ile özsavunma arasındaki farkı anlamlandırmalarını zorlaştıracaktır. Öğretmenin yapması gereken; öncelikle arkadaşının “hayır”larını dikkate almayan, rahatsız edici davranışı durdurmayan, sınır ihlal etmeye devam eden çocuğa bu davranışlarının “kabul edilemez olduğunu” söylemek; bazı durumlarda bağırmanın, ses yükseltmenin şiddet değil, kendini ve sınırlarını koruma davranışı olabileceğini açıklamaktır. Bu tür bir yaklaşım her iki çocuğu da hem sınırlara saygı duyma, hem de kendini koruma anlamında güçlendirecektir.

Efsun Sertoğlu 

* Bu yazı; Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği bülteni ‘Şifalı Bilgiler’in Aralık 2017 sayısında yayınlanmıştır. 

 

Yazarlar:

Aykut Bora 

Uzman Psikolojik Danışman

Lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı’nda, bilim uzmanlığı (MA) eğitimini İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda Psikolog Yrd. Doç. Dr. Z. Belma GÖLGE’nin danışmanlığında yürüttüğü “Evlilikte Kadına Yönelik Şiddet: Tutum, Yaşantı ve Yasal Farkındalık Açısından Cinsiyetlerarası Karşılaştırma” başlıklı tez ile tamamlamıştır. Yüksek lisans sürecinde çalışmalarını cinsel istismar ve şiddet, cinsel işlev bozuklukları ve cinsel sorunlarda psikoterapi gibi konularda derinleştirmiştir. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda doktora (PhD) tez aşamasındadır. 2011-2016 yılları arasında eğitim kurumlarında olağan gelişim gösteren ve özel gereksinimli çocuklar ve ailelerine danışmanlık hizmeti sunmuş, yanı sıra 2013-2016 yılları arasında özel bir psikoterapi merkezinin kadrosunda yer almıştır. 2016 yılı itibariyle kurucularından olduğu Self Psikoloji Akademi bünyesinde psikolojik danışmanlık ve psikoterapi desteği sunmaktadır. Çalışmalarını psikanalitik yönelimli sürdürmekte, kişisel psikanaliz süreci devam etmektedir.

https://www.instagram.com/selfpsikolojiakademi/

www.bisorumolacakti.com

________________________________

Efsun Sertoğlu 

Cinsel Sağlık Eğitmeni/Danışmanı

Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Sağlık Eğitimi Bölümü mezunudur. Mezuniyetinden bu yana, sivil toplum alanında çocuk hakları, çocuk ve ergen sağlığı, cinsel sağlık, cinsel eğitim, toplumsal cinsiyet, cinsel istismar odağında çalışmıştır.

2009-2016 yılları arasında Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’nda “Okul Temelli Cinsel Sağlık Eğitim Programı”nın koordinatörlüğünü ve eğitimciliğini yürütmüştür. Bu süre içinde; çocuklar ve ergenlere yönelik cinsel eğitim çalışmalarını, ebeveynlere yönelik “Çocuklarda/Ergenlerde Cinsel Gelişim Sürecinin Desteklenmesi” seminerlerini ve okul psikolojik danışmalarına yönelik “Cinsel Eğitim ve Danışmanlık Çalıştayları”nı yapılandırmış ve uygulamıştır. Eylül 2016’dan bu yana çalışmalarını bireysel olarak sürdürmekte; okullarda çocuklar, ergenler, ebeveynler, öğretmenler ve psikolojik danışmanlara yönelik cinsel eğitim çalışmaları yapmaktadır.

2015 yılından bu yana Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği üyesidir. Dernek bünyesinde; özellikle çocukların bedensel söz hakkı, çocuklar için onay kavramı, akranlar arası şiddet, cinsel istismar konularında koruyucu-önleyici içerikler geliştirme, materyaller üretme ve uygulama alanlarında çalışmaktadır.

Eğitim, seminer ve atölye çalışmalarının yanı sıra, cinsel eğitim ve cinsel sağlık alanlarında yüz yüze ve online danışmanlık hizmeti vermektedir. (iletişim için; cinselegitimvedanismanlik@gmail.com)

Self Psikoloji Akademi ekibi içinde yer almaktadır.

Uzm. Psk. Dan. Aykut Bora ile birlikte “Bi Sorum Olacaktı: Çocuk ve Ergen Cinselliği Hakkında Konuşamadıklarımız” adlı kitap çalışmasını yürütmektedir. www.bisorumolacaki.com

https://www.instagram.com/efsun.sertoglu/

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir