Fatma Alp Söyleyici’nin Pozitif Doğum Hikayesi
“Anne” Diye Bir Şey Oldum…
Derler ki kadınların doğum hikayeleri, erkeklerin askerlik hikayeleri anlatmakla bitmezmiş. Bitmesin de zaten… Doğum biz kadınlara bahşedilmiş en büyük hediye!
Nicedir bu yazıyı aklımda yazıp yazıp siliyorum. Çoğu insana anlattım ama çok daha fazlasına ulaşsın istiyorum. Evet bu, Eylül’ün beni anne yapışının öyküsü…
Flört dönemimizde Ender derdi ki sana benzeyen bir kızımız olsun isterim. Doktorum bir kızınız olacak dediğinde ikimizin de suratına kocaman bir gülümseme oturdu.
Hamilelik sürecim oldukça zorluydu. İlk 5 ay bulantılar ve istifralarla geçti. Bunlar tam bitti; ‘Oh be rahata erdim, şimdi hamileliğin en keyifli zamanlarını yaşayacağım’ dediğim anda, şiddetli bir böbrek sancısı çekmeye başladım. Küçük hanım büyüdükçe içerde kendine yer açmak için ayaklarıyla böbreğimi ittiriyormuş meğer. Vücudumda yükselen enfeksiyon ciddi boyutlara ulaşınca 1 hafta hastanede yatmak durumunda kaldım. Hamileliğimin en endişeli dönemiydi. Yapılan tedaviye rağmen enfeksiyon bir türlü istenilen seviyeye gerilemiyordu. 1 hafta boyunca her gün Eylül’ü kaybedeceğim korkusunu yaşadım. Hastane odasında göbeğime sımsıkı sarılıp, “N’olur kızım, n’olur beni bırakma.” demiştim. Hani üzüldüğünüzde biri sizi teskin etmek için yavaşça omzunuza vurur ya işte tam da öyle içerden 3 küçük tekme geldi. Eylül bana “Burdayım anne, artık endişelenme!” diyordu.
Hamileliğimin başlarında okuldan yeni anne olmuş öğretmen arkadaşım Hatice, beni Facebook’ta bazı anne-bebek gruplarına üye yaptı. Hiç şüphesiz bunların içindeki en önemli grup: Attachament Parenting Türkiye idi. O gruptan öyle çok şey öğrendim ki hepsine minnettarım. Sanırım hamileliğimin 30. haftasıydı. Ender’le baş başa son tatilimiz için yoldaydık. Grupta yapılan doulalık danışmanlığı çekilişindeki talihli ben olmuşum yolda öğrendim. Her yerde şanssızlığından yakınan bana, ilk defa böylesi önemli bir hediye nasip olmuştu. Doula nedir? Ne iş yapar? biliyorum ama; tam bir doulalık hizmeti alacağımı ummuyordum açıkçası. İşte ‘Bir iki defa buluşuruz bana doğum hakkında bilgiler verir, belki bir türlü eğitim falan, ay daha ne olsun’ diyorum kendi kendime.
Dönüşte canım doulam Müge Kurbanoğlu ile tanıştık. Bana bu süreçte sonuna kadar yol arkadaşlığı yapacağını söyledi. Öncelikle doktorumla doğal doğum üzerine konuşmamı, doğumda doulam olarak katılmasında bir sakınca olup olmadığını sormamı istedi, ama sonuç her ne olursa olsun ben hep yanında olacağım dedi. Hiç tanımadığınız biri size böylesi bir süreç için “Sonuç her ne olursa olsun bu yolda beraberiz.” diyor. Bu cümlenin bana yaşattığı hissi kelimelerle anlatmam inanın mümkün değil!
Hamileliğim boyunca tam 5 doktor değiştirmiştim. Doğum yapacağım hastanedeki ebelerden birinin doulalık eğitimi aldığını duydum. Muayene için hastaneye gittiğimde doktorumla elektriğimizin tutması için o kadar dua etmiştim ki öyle de oldu. Doktorum, epizyotomi dışında hemen her isteğimi gayet olumlu karşıladı ve kabul etti.
Ve beklenen gün 39+3’te başladı. Akşam yemeğinden sonra çok kuvvetli bir sancı hissettim. Artık hemen hemen her sancıda eşimle; ‘ay geliyor mu yoksa’ heyecanını yaşıyorduk. Diğerleri gibi geçip tekrarlanmayınca; ‘yalancı doğum sancılarındandır’ dedim. Belimde biraz ağrı vardı ve o hafiflesin diye bir duş alıp yattım. Son haftalarda uyku bir hayal tabi biliyorsunuz. Bir sağa, bir sola dönerken pijamamda bir ıslaklık hissettim. Okuduğum onca şeye rağmen onun suyum olduğunu anlamadım ilk başta. Sonra eşimi, “Hadi kalk kızımız geliyor.” diyerek uyandırdım. Normalde bin kere seslenerek uyandırdığım adam, birden doğrularak “Valla mı?” dedi.“Valla bak hadi kalk!” dedim. O sırada önce doktorumu arayıp bilgilendirdim. Nedense içimde müthiş bir dinginlik vardı. Hemen hastaneye geçmemi, oradan yeniden kendisinin bilgilendirileceğini söyledi doktorum. Kapının ağzında Ender elinde hastane çantaları ve sabah işte giyeceği ütülü gömleğiyle dolanıyordu. Dedim ki; ‘şimdi sakin ol ve o gömleği yavaşça yere bırak.’
Hastaneye geldik ve yapılan muayenenin ardından suyumun geldiği ancak açılmamın olmadığını söyledi ebe. Müge ile konuşmalarımızın birinde utanarak “Şey doğum gece başlarsa da sana haber verebilir miyim?” demiştim. “Tabi ki günün hangi saatinde olursa olsun mutlaka ara.” diye içime su serpmişti yine. 4.30’da hastanede Müge’yi aramış, durumdan haberdar etmiştim. Saat 5.00’te Müge yanımdaydı. Birlikte yaptığımız doğum planına göre odaya şekil verdi. Işıklar kapatıldı, mumlar yakıldı. Aromatik yağlar ve dingin bir müzikle meditasyon yapmaya başladık. Nst’de düzenli olarak görünen sancıları hissetmiyordum. Doktorum ilk muayenesinden sonra “Biliyorum müdahale istemiyorsun ama ben bir doktor olarak bunları söylemek durumundayım. Suyun gelmiş ama yeterli açılman ve sancıların yok. Normalde bebek içerde susuz kalmasın diye suni sancıyla doğumu hızlandırırız. Eğer 12 saatin sonunda sancıların hala yoksa seni sezaryene almak zorunda kalırım. Şimdi suni sancı verelim mi vermeyelim mi?” dedi. ‘Hayır istemiyorum’ diye yanıt verdim ama içime adeta bir öküz oturdu. Müge moral olarak düştüğümü fark edince “Doğumun şekli ne olursa olsun bugün kızınla kavuşma gününüz bunu sakın unutma ve kızına, bedenine güven!” dedi.
Gece o heyecanla 2 yakın arkadaşıma “doğum başladı” diye mesaj atmıştım. Kübra, hastaneye gelmek için aradı. Yaptığımız doğum planında yanımda Ender dışında kimseyi istemediğimi söylemiştim. Bu yüzden doğuma yakın zamanda ailelere haber verecektik. Annem ve ablamlar panik oldukları için o an dinginliğe ihtiyacım olacağını düşünmüştüm. Kübra gelmek isteyince sevindim, korkuyordum ve başka bir yakınımın desteğine ihtiyacım vardı sanırım. Gelirken tea light mum getirsin istedik bol bol loş ışık bana kendimi daha iyi hissettiriyordu. Ender makara peşinde olduğundan kaşla göz arasında bir de fincan istemiş. Yavrum o da, fincan ne alaka demeden getirmiş fincanı.
Öğle saatlerinde sonunda sancıları hissetmeye başlamıştım. Bu beni psikolojik olarak çok rahatlattı. Kızıma güvendiğim ve beklediğim için çok mutluydum. Kesinlikle Nst’ye bağlı kalmak istemiyordum. Beni gevşetecek bir şeylere ihtiyacım vardı. “Duş almak istiyorum, sıcak su beni rahatlatır.” dedim. Müge, hemşirelere isteklerimi söyledi. Aynı zamanda doula olan şefkatli Zübeyde Hemşire her isteğimi kabul edip, bana müthiş destek oldu. Hastane çalışanları bile o kadar ilgili ve şefkatliydiler ki her türlü ihtiyacımızı yerine getirdiler. Taburcu olduğumuzda hepsine sarıldım. Defalarca duş aldım, sıcak suyun etkisi inanılmazdı. Açılma başlamış, sancı araları giderek sıklaşmıştı. Oda içinde yürüyor ve Müge’nin gösterdiği hareketleri yapıyordum. Zorlandığım anlarda Ender’e sarılarak güç topluyordum. Belime yaptığı masaj beni inanılmaz rahatlatıyordu. Desteğini bir an bile eksik etmedi. “Yeter artık dayanamıyorum.” dediğim anlarda elimi sıkıca kavrayıp “Yaparsın Fatma! Çok az kaldı kızımız geliyor. Hadi pes etmek yok!’ dedi. Bir yandan Müge ve Kübra beni motive edecek şeyler söylüyorlardı. Son anlara yaklaştık biliyordum ama çok yorulmuştum. Zübeyde Hemşire gelip “Harika gidiyorsun Fatma! Biliyorum çok yoruldun. İstersen bir şeyler ye ve sana destek olsun diye suni sancı verelim. Söz veriyorum su an hissettiğinin üstünde bir sancı hissetmeyeceksin.” dedi. Bir şeyler yiyecek takatim yoktu ama suni sancı teklifini kabul ettim. Artık herkese haber verilmişti. Koridordan ablamların ve arkadaşım Merve’nin sesini duydum. Ablamlar odaya girdi ve her ikisi bir kolumdan tutup bana destek oldu. Yere çömeldik hep beraber. Müge ıkınma hissi geldikçe J şeklinde nefes al ver diyordu. Dualar, nefesler eşliğinde doğumhaneye gittik. Bir yanımda Müge, diğer yanımda Ender vardı. Doktorum hadi başı görünüyor dedi ama ben o kadar güçsüzdüm ki bir türlü itemiyordum. Bu yüzden epizyo ve kristaller manevrası da yapıldı. Müge tüm bu anları bana anlatıyordu.
Sonra hep bir ağızdan bir sevinç çığlığı duydum. Göğsüme sıcacık, yumuşacık bir şey koydular. O an, inanın ömre bedel bir an. Boncuk gözleriyle bana bakıyordu işte. Canım kızım kollarımın arasındaydı artık. Belli belirsiz duyuyordum artık herkesi. Ender “Fatma parmağımı tuttu!” dedi. Müge “Fatma, bak ne kadar güzel! İşte o senin kızın.” dedi. Sanırım ilk defa mutluluktan ağlıyordum. Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum zaman durmuş gibiydi. Rutin kontroller için onu kollarımdan aldılar ama babası da Eylül’ le gitti. Yarım saat içinde ikimizde odaya geçmiştik. Önce annemin elini öpüp, “Anne hakkını helal et!” dedim. Mutluluk sarhoşu derler ya işte öyle bir haleti ruhiye içindeydim. Yeniden kucağıma verdiler kızımı hemencecik kavradı mememi ve uzun uzun emdi. O koku, o mis kokusu hala burnumun ucunda.
Doğum bize anlatıldığı gibi korkunç bir şey değilmiş. Başka türlü bir doğum mümkünmüş. Evet sancılar gerçek, evet çok kuvvetliler ancak hiçbiri kucağınıza yavrunuzun verildiği andan daha gerçek ve daha kuvvetli değil!
İşte bu bizim kavuşma öykümüz!❤ Hayalimiz tek bir farkla gerçek oldu: Kızımız bana değil ayak parmağına kadar babasına, aşık olduğum adama benziyordu…
Fatma ALP SÖYLEYİCİ
Bir dönem gazetecilik, bir dönem öğretmenlik yapmış bir iletişimci.
Şimdi ise tam zamanlı anne…
Anne olduktan sonra benim de kendime olan yolculuğum başladı, herkes gibi… Üniversite yıllarında açmış olduğum bloğuma geri döndüm. Bu kez anlatacak çok şeyim var…
https://gocebelerdiyari.blogspot.com.tr/
https://www.instagram.com/fatmaalpsöyleyici
https://www.facebook.com/fatmaalpsöyleyici